“Tarihi Çağlar” da, Kemah ve çevresi hakkındaki aydınlatıcı bilgileri,
Hittit ve Assur çivi yazılı kaynaklarından edinmekteyiz: M.Ö.III.
bindeki Hurri kabilelerinin ve Urartular gibi akraba boyların göçlerini
müteakib, M.Ö.II. binde Doğu Anadolu’da birtakım küçük feodal
beyliklerin teşekkül ettiği görülür. Bunlardan birisi de Kemah
yöresindeki beyliktir.
Hittit kaynaklarında, Erzurum ve Erzincan arasındaki bölge
“Hayaşa/Hajaşa” olarak geçmektedir. Hititlerin amansız düşmanı olan
Hayaşa beyliği’nin Kral I. Şuppiluliuma (M.Ö 1375-1345) devrinde bir çok
çetin mücadelelerden sonra Hitit devletine tabi olduğu anlaşılmaktadır.
Kaynaklara göre, bir ara durmuş olan Hitit-Hayaşa
çekişmesi,Şuppiluliuma’nın ölümünden sonra tekrar alevlenmiştir .Bunun
üzerine oğlu II. Murşillis, Hitit devletine karşı ayaklanan
Hayaşalı’larla Kemah yakınlarında savaşmak zorunda kalmıştır.
Anlaşıldığına göre Hititlerle mücadeleye devam eden Hayaşalılar, yeniden
bağımsızlıklarını elde etmişlerdir.
M.Ö. XIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Assur devletinin Ön
Asya’da gittikçe kuvvetlenmesi üzerine Doğu Anadolu’nun siyasi durumunda
büyük değişikliler görülür: Doğu Anadolu ile Assur arasında bir “
tampon devlet” niteliğinde olan Hurri-Mitanni (Hanigalbat) devletinin
zayıflayarak tarih sahnesinden çekilmesini fırsat bilen Assur, Doğu
Anadolu’ya amansız akınlar düzenlemeye başlamıştır. Bunun üzerine
yukarıda zikrettiğimiz Hurri kökenli ve akraba Urartu kabilelerinin
meydana getirdikleri Feodal beylikler, Assur’a karşı birleşirler.
Böylece Doğu Anadolu’da, merkezi Van Gölü olmak üzere gelecekteki Urartu
devletinin temelini oluşturan “ Uruatri” ve “Nairi” konfederasyonları,
yeni bir politik güç olarak ortaya çıkar.
Hitit kaynaklarında “Hayaşa” adı altında tarif edilen Kemah bölgesi,
Assur kaynaklarında zaman zaman Nairi konfederasyonunun hakim olduğu
topraklar dahilinde zikredilmektedir. Bu feodal beylik,
konfederasyonunun bir üyesidir.
M.Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısında, Doğu Anadolu’ya yapılan Assur
seferleri gittikçe yoğunlaşır. Bunun üzerine, Uriatri ve
Nairi konfederasyonları, birleşerek Urartu devletini kurarlar. Bu
sırada, Assur kralı III.Salmanassar’ın (M.Ö.848-824) Fırat’ın
kaynaklarına kadar ulaşan seferleri sırasında Suhme bölgesini de
fethederek yağmaladığı görülür. Urartu kralı II. Argişti (M.Ö. 714-685)
devrinde, Kemah ve Erzincan yörelerinin Urartu devletine ilhak edilerek
batı sınırında güçlü bir eyalet merkezi haline getirildiği
anlaşılmaktadır.
Medleri takiben Perslerin Doğu Anadolu’ya hakim olmaları ile-
Kemah-Erzincan yöresi dahil-Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmı, Pers Kralı
I. Dareiros’un yeniden organizasyonu sonucunda-o çağlardaki adı
ile-”Armina/Arminyia” Satraplığına,yani XIII. Satraplık bölgesine dahil
edilmiştir.
Bilahere Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına giren bu bölge, Roma,
Part krallığı ve yerli krallık arasındaki mücadelelerde,bir kilit
noktası teşkil etmiştir.
Bölgede, Roma hakimiyetinin zayıflaması üzerine birçok yeni prenslikler
kurulmuştur. Birbirleriyle sürekli mücadele halinde olan bu prenslikler
zaman zaman Doğu Roma’nın veya İran’ın nüfuzu altına girmiştir.
Kemah, eski çağlarda “Ani” ismiyle de bilinmektedir. I.Theodosios
(379-395) devrinde Kemah’ın bulunduğu bölgenin adı “Daranalis” olarak
geçer. Yine onun zamanında şehire “Theodosiopolis” adı verilmiştir.
Şehir daha sonraki devirde Anastasios tarafından yeniden kurulmuştur.
İslamiyetin zuhurundan kısa bir müddet sonra, bu bölge Arapların
akınlarına maruz kaldı. Araplar, burasını evvela H. 59 (M.678/679)’da,
sonra 710 senesinde, daha sonra H.105 (M.723/724)’de Mervan bin Muhammed
kumandasında ve tekrar Mesleme bin Abdülmelik idaresinde
zaptetmişlerdir. H.133 (M.750/751)’de Bizans İmparatoru Konstantin
tarafından kuşatılması üzerine, Abbasi halifesi Ebu Ca’fer el-Mensur,
şehri Bizanslılara karşı tahkim etti. Bununla beraber 754/755’de Kemah,
tekrar Bizanslıların hakimiyeti altına girdi. Bundan sonra burası,
halifeler ile Bizanslılar arasında birkaç defa daha elden ele geçti.
Sonraki asırlarda Bizanslılara tabi kaldı.
Arap tarihçisi Belazuri H.149-150(M.766) yılında yapılan bir Kemah
muhasarasını şöyle anlatır :”El-Mansur,H.149 da Bağdat’dan hareket
edip,Hadisetü’l-Mavsıl (Musul) a geldi.İlk önce Hasan Bin
Kahtebe’yi,onun arkasından da Muhammed bin Eş’as’ı kutsal savaşta
(Bizans’a karşı cihad)
bulunmak üzere gönderdi. İki komutanın emrindeki kuvvetlere Abbas bin
Muhammed’i emir yaptı.Abbas’a onlarla beraber Kemh (Kemah) üzerine
yürümeyi emretti.
Muhammed bin Eş’as,Amid (Diyarbekir) de öldü.Hasan ile Abbas
ilerlediler. Malatya’ya vardılar.Oradan yiyecek maddeleri yüklettiler.
Oradan kalkıp,Kemah çevresine geldiler. Abbas, mancılılklar kurmayı
emretti.Fakat kaledekiler mancılıklardan atılan taşlardan korunmak
üzere,kalelerinin (duvarları) üstüne dikenli ardıç ağaçları
yerleştirdiler, Müslümanları taşladılar. Bu taşların tesiriyle 200
müslüman şehid oldu.Müslümanlar Debbabe’ler (?) yaparak şiddetli bir
surette savaştıktan sonra kaleyi fethettiler.Abbas bin Muhammed bin Ali
ile birlikte Matar Varrak da,bu kutsal savaşlara katıldı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder